Footer Links

links

Title

Sub Links

Image List

Link

Image

Cookie 

Cookie Content

Cookie Button Text

Show Cookie Bar

DescriptionPosition

discountPosition

Ikas Logo

Aspect Ratio

Object Fit

Konumunuza özel içerikleri görmek ve online alışveriş yapmak için               başka bir ülkeyi veya bölgeyi seçin.

Usûl Yayınları

Humeyni'nin Mirası: Devrim, Güvenlik ve Paranoya - Fatih Yoncalık

<div style="text-align: justify;">Mustafa Kemal Atatürk, Türk Bağımsızlık Savaşı’nı örgütlerken halk kavramını daima ön planda tutmuştur. Bu bağlamda ilk halk direnişlerini güney bölgesinde bulunduğu 31 Ekim-10/11 Kasım 1918 tarihleri arasında Adana’da organize etmiş ve Kuvâ-yi Milliye ateşini bu şehirde yakmıştır. Bu aktardığımız bilgilere dayanarak Mustafa Kemal Paşa’nın güney bölgesinde Türk halkının örgütlenmesinde göstermiş olduğu çaba ve gayretlerin sonucunda oluşturulan Kuvâ-yi Milliye sayesinde bölgede ilk milli direnişler başlamıştı. 19 Aralık 1918 tarihinde Hatay Dörtyol yöresinde ilk kurşunun atılması ile başlayan bu millî mukavemet, gittikçe bütün kutsal vatan topraklarına yayılmıştır.</div><div style="text-align: justify;"><br></div><div style="text-align: justify;">Mîsâk-ı Millî sınırlarının içinde olan ve Türkiye Cumhuriyeti’ne en son katılan toprak olan Hatay, 20. yüzyılda yaşadığı olaylar nedeniyle hep gündemde olmuştur. Hatay halkının Fransız yönetimi altında yaşadıkları ve anavatana kavuşma mücadeleleri takdire şayandır. Millî Mücadele’nin güney cephesi hep Gaziantep bölgesi olarak bilinmesine rağmen, aslında Hatay’daki Kuvâ-yi Milliye birliklerinin Fransızlara karşı mücadelesi hep göz ardı edilmiştir. Bu kitapta Millî Mücadele’nin Hatay ile daha da güneyi siz okuyuculara sunulmuştur.</div>

Yakın Tarihimizde Hatay - Dr. Öğr. Üyesi Süleyman Hatipoğlu

<div style="text-align: justify;">Bu kitap, yerel yönetimlerin gençlerin hayatına nasıl dokunduğunu anlamak ve gençlere yönelik daha kapsayıcı, katılımcı ve etkili hizmetler sunabilmek amacıyla yazılmıştır. Kitapta gençlerin toplumsal hayata katılımını, yerel yönetimlerle olan etkileşimlerini ve belediyelerin bu bağlamda üstlendiği rollerin etkileri derinlemesine incelenmektedir. Fatih Belediyesi örneği üzerinden gerçekleştirilen araştırma, yalnızca gençlere sunulan hizmetlerin değerlendirilmesiyle sınırlı kalmayıp, aynı zamanda Türkiye’de genç dostu belediyeciliğin daha verimli hale getirilebilmesi için önerilen bir modelin temelini atmaktadır. Bu çalışma, yerel yönetimlerin, gençlerin yaşam kalitesini iyileştirmeye yönelik geliştirebileceği politika önerileri ve stratejiler üzerine kapsamlı bir bakış açısı sunmaktadır.</div><div style="text-align: justify;"><br></div><div style="text-align: justify;">Bu eser, gençlerin toplumsal hayata katılımı konusunda daha etkin ve sürdürülebilir politikaların geliştirilmesi adına önemli bir kaynak sunmakta ve yerel yönetimlerin gençlere yönelik hizmetlerindeki rolünü yeniden şekillendirmeye yönelik değerli bilgiler ortaya koymaktadır.</div>

Türkiye'de Genç Dostu Belediye Anlayışı: Fatih Belediyesi Örneği - Recep Eken

<p style="text-align: justify; ">Türklerin eğitim tarihini genel olarak İslamiyet Öncesi, İslami Medeniyet Dönemi ve Avrupai Medeniyet Dönemi olarak üç kademeden oluşmaktadır. Ancak biz İslam Medeniyeti tesirindeki Osmanlı’dan Avrupa Medeniyeti tesirine geçişin yaşandığı dönemi ele aldığımız bu kitabı altı bölüm olarak ele aldık.</p><p style="text-align: justify; "><br></p><p style="text-align: justify; ">Bu çalışmamızda, eğitim alanında kurumsal yapıların devamlılığını, kesintilerini ve yeni kurulan yapılarla ilgili fazla teferruata dalmadan bir bütün olarak ortaya koymanın faydalı olacağı kanaatiyle hareket ettik. Zira eğitim tarihi ile ilgili çalışmaların büyük çoğunluğu çalışma alanı olarak ayrı ayrı Osmanlı İlk Dönemini, Tanzimat Dönemini, II. Abdülhamid Devrini, II. Meşrutiyet Dönemini veya Cumhuriyet Dönemine odaklanmıştır. Fakat bu dönemleri bir bütün olarak nazar-ı dikkate almamaktadır. Bazı çalışmalar ise bir bölümü ele alıp diğer bölüm veya bölümleri ya zirveye çıkarmakta ya da aşağılamaktadır.</p>

Osmanlı'dan Cumhuriyet'e Eğitim-Öğretim Tarihi - Prof. Dr. Ali Arslan

<p style="text-align: justify; ">II. Dünya Savaşı’nın sona ermesiyle birlikte, insanlık tarihi büyük bir yüzleşme yaşadı. Nürnberg Mahkemeleri, sadece savaş suçlularının yargılandığı bir duruşma olmanın ötesinde, adaletin ve insanlık onurunun yeniden inşa edilmeye çalışıldığı bir dönemin simgesi oldu. Peki, bu sarsıcı süreç Türkiye’de nasıl yankı buldu? O günün gazetelerinde, köşe yazılarında ve toplumun hafızasında nasıl yer etti?</p><p style="text-align: justify; "><br></p><p style="text-align: justify; ">Bu kitap, Nürnberg Mahkemeleri’nin Türk kamuoyundaki yansımalarını, dönemin gazete arşivlerinden gün ışığına çıkarılan haberler ve köşe yazılarıyla size sunuyor. İstanbul’un tozlu raflarında saklanan gerçekleri gün yüzüne çıkararak, okurlarını o günlerin atmosferine götürüyor. Mahkemenin öncesinden yargılama sürecine ve karar sonrasındaki tartışmalara kadar olan tüm aşamalar, bir gazetecinin titizliğiyle aktarıldı ve bir tarihçinin derinliğiyle yorumlandı. Her bir satırda, sanki mahkeme salonunun bir köşesinde oturuyor gibi hissedeceksiniz.</p><p style="text-align: justify; "><br></p><p style="text-align: justify; ">Bu kitap, tarih meraklıları, hukukçular ve medya ile uluslararası ilişkiler arasındaki dinamikleri daha yakından anlamak isteyen okurlar için değerli bir kaynak olma niteliğindedir.</p>

Nürnberg Mahkemeleri'nin Türk Kamuoyuna Yansımaları (1945-1946) - Muhittin Ferhat Sağlam

<div style="text-align: justify;">İnsanlık tarihinde Taş Devri ve Maden Devri birbirini takip etmektedir. Avrupai medeniyetin yeni devresine girişi yani Sanayi İnkılabı’nın gerçekleşmesi de hammadde olarak bilhassa demir ve diğer madenlerin kullanılması sayesinde olmuştur. İnsanların günlük ihtiyaçlarını karşılamada kullandıkları araç-gereçler, mutfak eşyalarından tarım yapmada kullandıkları karasabanın toprağı kazıyan kısmına kadar birçok şey madenden yapılmıştır.</div><div style="text-align: justify;"><br></div><div style="text-align: justify;">Tarihte devletlerin kurulması ve yükselmesinde en önemli etkenler ordu ve onun kullandığı silahlardır. Madenlerin silah yapımında kullanılmasıyla ordular zaferleri daha kolay kazanmaya başlamışlardır. Osmanlı tarihinde, Fatih’in İstanbul’u fethinde ve Yavuz’un Çaldıran’da Şah İsmail’i mağlup etmesindeki en büyük etken madenden yapılmış topların kullanılmasıdır.</div><div style="text-align: justify;"><br></div><div style="text-align: justify;">İnsanların hayatının hemen hemen her safhasında ihtiyaç duydukları madenlere bazı Osmanlılar, Allah’ın bilinmeyen hazineleri (hazâin-i gaybiye-i ilâhiye) nazarıyla bakıyorlardı.</div>

Osmanlı Maden Teşkilatı ve Çalışanların Statüsü - Prof. Dr. Ali Arslan

<div style="text-align: justify;">Şiire ve edebiyata çok düşkün olan Osmanlı padişahları, devlet ve memleket işlerinden fırsat buldukça şiirler yazmışlar, her zaman âlim, şair ve sanatkârlar ile ilmî ve edebî mübahaselerde bulunmuşlardır. Türkçe'nin yanı sıra Arapça ve Farsça'yı da öğrenmişler, bu dillerde de divanlar tertip etmişlerdir. Şiirden başka bilhassa musikiyle de uğraşan padişahlardan hattat, kuyumcu, pehlivan ve ressam olanları da vardır. Bundan başka hemen hemen hepsi iyi bir asker, mahir bir avcı ve kabiliyetli birer komutan idiler. Şair Osmanlı padişahlarının bir kısmı divan tertip etmişlerdir. Bir kısmı ise divan tertip etmemiş ancak müstakil beyitler ve şiirler bırakmışlardır.</div>

Padişahlar Divanı - Dr. Vahid Çabuk

<div style="text-align: justify;">Türk-Yunan ilişkilerinin sadece savaş tarihi olarak takdim edilmesi ve bu konuya hasredilmesinin tarihî gerçekliğe uymayan bir husus olduğu, bu konularda gerçekten uzman olanlar için bilinen bir husustur. Türk ve Yunan kelimeleri telaffuz edildiğinde bir çatışma çağrıştıran kavram olarak algılanması iki ülke ve insanları için tehlikeli bir durumdur. Oysa Türk-Yunan toplumları arasında kültürel alandan iktisadi sahaya kadar pek çok alanda çok kuvvetli etkileşim olduğu müdakkik her insan tarafından tespit edilecek kadar açık bir vakadır. Bunun örneklerinden bir tanesi de basın kuruluşlarıdır. Türkiye'de gayrimüslim bir cemaatle ilgili ilk basın tarihi kitabı olan Osmanlı'dan Cumhuriyet'e Rum Basını, Türkiye'den önce Yunanistan'da Yunanca yayınlanan Osmanlı Devleti'nde Rum Basını kitabının genişletilmiş ve Cumhuriyet dönemi ilave edilmiş halinin Türkçesi'dir.</div>

Osmanlı'dan Cumhuriyet'e Rum Basını - Prof. Dr. Ali Arslan

<div style="text-align: justify;">Filistin Problemi veya doğru bir anlatımla Siyonist emperyalizm, Yahudilerin 1948’de Filistin’de bağımsız bir Israil Devleti’ni kurmasıyla başlamadı. Bu problemin arka planı, ırkçı ve irredentist ideolojilerin neşvünema bulduğu 19. yüzyıla kadar dayanmaktadır. Theodor Herzl’in topladığı Basel Kongresi’nde Filistin’de bir “Yahudi Yurdu” oluşturma kararı alındığında Filistin, Osmanlı Devleti’ne bağlı bir Arap eyaletiydi. Filistin’de bir “yurt” oluşturmanın öncelikle Osmanlı Devleti’ni ikna etmekle mümkün olacağını bilen Siyonistler, defalarca Osmanlı devlet adamlarıyla pazarlığa oturdu. Sultan II. Abdülhamid, Siyonistlerin Filistin karşılığında sunduğu cazip tekliflerine rağmen Yahudilerin Filistin’e göç etmesine ve burada toprak satın almasına izin vermedi. Sultan II. Abdülhamid’in tahttan indirilmesini fırsat bilen Siyonistler, bu sefer de İttihatçılar nezdinde harekete geçerek Filistin’le ilgili imtiyazlar koparmaya çalıştı. Siyonizmin ayrılıkçı ve bölücü bir akım olduğunu çok geçmeden fark eden İttihatçılar, Sultan II. Abdülhamid döneminde geçerli olan yasakları uygulamaya devam ettiler. Ne var ki batılı devletlerin desteğini alan Yahudiler, rüşvet, baskı ve hileli alım-satım gibi gayrimeşru yollardan Filistin’e girmeye devam etti. Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı Devleti’nin yenilmesiyle birlikte Orta Doğu’ya asırlardır hâkim olan huzur ve barış, yerini işgale ve çatışmalara bıraktı. Filistin, ardına kadar Yahudi göçüne açılırken, Arap toprakları da batılı emperyalistler tarafından paylaşıldı. Filistin, İngiliz Mandası altında kaldığı 1920 ile 1948 arasında kanlı Arap-Yahudi çatışmalarına sahne oldu. Bu dönemde İsrail, kurumsal anlamda devletleşirken, 1948’de Yahudi liderlere sadece bu devletin ilanı kalmıştı. İsrail’in kurulmasıyla birlikte Filistin hızla Yahudileşirken, Arap nüfus ve mülkiyeti de aynı oranda düşmeye başladı. 1948’de başlayan Arap İsrail Savaşlarından sonra binlerce Filistinli Arap, bir daha geri döndürülmemek üzere başka ülkelere sığınmak zorunda bırakıldı. Günümüzde Filistin’de Arap varlığı olarak sadece Gazze ve Batı Şeria bölgeleri ayakta kalırken, Kudüs’te Arap direnişi halen devam etmektedir.</div>

İngiliz Mandası Altında Filistin (İlk Arap-Yahudi Çatışmaları ve Türk Kamuoyu) - Prof. Dr. Celil Bozkurt

<div style="text-align: justify;">Bugünlerde unutulmaya başlanan Yayladağı’nın eski adı Ordu kelimesinin sık sık yangın kelimesiyle birlikte kullanıldığını çocukluk ve gençlik dönemlerimde hep duymuştum. Özellikle Yayladağı merkezini 24 Temmuz 1921’de Keseb Ermenilerinin yaktığına şahit olanlar veya bu olayın birebir şahitlerinden bu elim hadiseyi dinleyenler, Yayladağı’yla veya Yayladağlılarla ilgili herhangi bir konuyu anlatırken, çoğu zaman bir milat gibi “Ordu yangınından evvel”, “Ordu yangını olduğunda”, “Ordu yangınından sonra” gibi ifadeler kullanırlardı. Küçükken aynı odada kaldığım bu yangını yaşayan dedem ve arkadaşlarının konuşmaları bende konuyla ilgili kalıcı bir etkiye sebep olmuştu. Hele çocukken yaşadığımız Çamaltı Mahallesi’ndeki, günümüzdeki belediye binasının arkasında, eskiden Damardı denilen yerdeki, evimizin çok yüksek ağaç ve tahtadan olan tavanının neden siyah olduğunu ana-babama sorduğumda aldığım cevap da “Ordu yangınından kalma” olurdu. İşte bu benim küçük dünyamda büyük bir iz bırakmıştı.</div><div style="text-align: justify;">Prof. Dr. Ali Arslan</div>

Ermeni Örgütlerinin Anadolu'da Yangınla İmha Metodu ve Yayladağı'nın Yakılması - Editör: Prof. Dr. Ali Arslan

<div style="text-align: justify;">Memiş, Anadolu’nun küçük bir kasabasının kırsal köyünde doğmuş, bıyıkları yeni terlemeye başlamış 14 yaşında bir delikanlıydı... Daha küçük yaşta, aklının ucundan bile geçmeyecek bir yolculukla kendisini başkent Ankara’da, Türkiye tarihinin ağır izlerini taşıyan o meşhur Pembe Köşk’te ve bir ülkenin kaderini belirleyen Paşa’nın hanesinde buldu. Üç yıl boyunca Ankara’da, Türkiye’nin en önemli ismine ve ailesine hizmet etmenin yaşam boyu üzerinde nasıl onurlu bir hatıraya dönüştüğünü sizlere aktaracak. İbret verici öyküler ile İnönü Ailesi’ne karşı duyulan ön yargıları, gerçek yaşamı ve hafızalardan silinmeyecek anıları okuyacaksınız. Memiş’in, Bursa’nın kırsalındaki; o vakit kasaba, bugün bir ilçe olan Harmancık’ın İshaklar Köyü’nden Pembe Köşk’e yani Paşa sofrasına kadar uzanan öyküsüne, Türkiye’nin zorlu yıllarına tanık olmasına ve Pembe Köşk’te yaşananlara şahit olacaksınız...</div>

Paşa'nın Sofracısı - İhsan Aydın

<div style="text-align: justify;">Hemen hemen her türlü toplantılarda herkesin ilgisini çeken, anlatana da dinleyene de zevk veren fıkralar insan ruhunda ferahlatıcı bir rol oynamakta ve bu yüzden de her milletin hayatında tarih boyu yaşayıp gelişmektedir. Bütün insanların en ciddisinden tutun da en soğukkanlısına kadar fıkralar karşısında hiç değilse tebessüm etmeyeni pek nadirdir.</div><div style="text-align: justify;"><br></div><div style="text-align: justify;">Gülerek düşünmek daha kolay ve rahat olmaktadır. Bilhassa ciddi olarak söylenemeyecek, söylense bile anlaşılması zor olacak vaziyetleri fıkralar daha açık olarak ortaya koymaktadırlar.</div><div style="text-align: justify;"><br></div><div style="text-align: justify;">Hazırlamış olduğumuz bu küçük fıkra kitabı, Osmanlı tarihi devrine ait toplumumuzun çeşitli yönlerini, şahsiyetlerini, kuruluşlarını tanıtan, karikatürize eden, gülerek bazı şeyler öğreten ve kıssadan hisse veren fıkralardan oluşmuştur.</div>

Osmanlı Tarihinden Fıkralar - Dr. Vahid Çabuk

<div style="text-align: justify;">II. Dünya Savaşı sonunda liberal batılı devletlerle ilişkilerin artmasına paralel olarak, Türkiye’de de özellikle 1950’den itibaren özel sermaye ve hür teşebbüs düşüncesi, ekonomi dünyasında ön plana çıkmaya ve yerleşmeye başlamıştır. Bu durumu, 1950 öncesi yaşanan olaylar ve dünyadaki gelişmeler de tetiklemiştir. 1950 öncesi iktidarın uyguladığı yanlış ekonomi politikaları ve organizasyon bozuklukları önemli sıkıntılar meydana getirmiştir. 1950 yılında iktidarın değişmesi sadece siyasi bir devri değil, aynı zamanda yeni iktisadi anlayışın uygulanma dönemi olarak da ön plana çıkmıştır. Elinizdeki bu akademik çalışmada, ekonomik olaylar ve faaliyetler, sektörler bazında incelenerek, zaman zaman 1950 öncesi gelişmelerle mukayese edilmiştir.</div>

Demokrat Parti'nin İktisat Politikaları (1950-1954) - Mehmet Abidin Kartal

<div style="text-align: justify;">Cumhuriyet döneminin başlarında gerçekleştirilen ve günümüzde bile sık sık atıflara muhatap olan Dârülfünun’dan Üniversite’ye geçişin gerçek boyutları nelerdir? Dârülfünun gerçekten üniversite karşılığı bir müessese değil miydi? Dârülfünun’a yapılan her tenkit doğru mudur? Yapılan düzenlemeler doğru mu yapılmıştır? Islah Heyeti ve İsviçre’den getirtilen Prof. Malche reform için ehliyetli kimseler midir? Dârülfünun’dan uzaklaştırılan hocalar gerçekten ilmî bakımdan yetersizler miydi? Dârülfünun’un özerkliği ne durumdaydı? Yeni olarak hangi birimler kurulmuştur? Üniversite’ye geçişle birlikte problemler çözülmüş mü, yoksa Dârülfünun döneminde olduğu gibi devam mı etmiştir? Üniversite reformu olarak bilinen bu hadise Atatürk döneminde gerçekleştirilen ilk ve tek düzenleme midir? Yoksa arayışlardan sadece bir tanesi midir? Dârülfünun ve Üniversite’nin başarı ve başarısızlıkları nelerdir? Elinizdeki bu eserde bahsi geçen sorulara cevaplar aramak ve konunun aydınlatılmasına katkıda bulunmak hedeflenmiştir.</div>

Darülfünun'dan Üniversite'ye - Prof. Dr. Ali Arslan

<div style="text-align: justify;">Türklerin tarihte yaşadıkları en büyük dönüşüm İslamiyet’i kabulleri ile gerçekleşmiştir. Hem Türkler hem de diğer Müslümanlar, özellikle Osmanlı Devleti sınırları dâhilindekiler, XIX. yüzyıla kadar İslam Medeniyeti içinde hayatlarına devam etmişlerdir. Bundan sonra Osmanlı yöneticileri, Avrupaî Medeniyetin nüfuzunda hareket etmeye başlayacaklar ve Avrupaî tarzda bir dönüşüme katkı sağlayacaklardır. Bu dönüşümün merkezindeki en önemli konu da İslamiyet ve dolayısıyla dinî eğitim ile İlahiyat öğretimi olacaktır.</div><div style="text-align: justify;"><br></div><div style="text-align: justify;">Tanzimat Döneminden itibaren Avrupaî Medeniyete mensup eğitim kurumları eğitim sistemimize yerleştirilmiştir. Ayrıca, II. Abdülhamit’in İlahiyat Fakültesi’ni Avrupaî bir kurum olan Darülfünun içinde açarak, Osmanlı medreselerinin yüksek kısmının fiilen bitirilmesine yol açtığı da bilinmektedir. 1914 yılında İlahiyat Fakültesi medresenin yüksek kısmına aktarılmış ve Cumhuriyet'e kadar böyle kalmıştır. Tevhid-i Tedrisat süreciyle medreselerin kapatılması üzerine, medresenin yüksek kısmı İstanbul Darülfünun’u bünyesine nakledilerek, İlahiyat Fakültesi'nin yeniden kurulması kararlaştırılmıştır. 1933 senesinde Darülfünun'dan Üniversite'ye geçilirken İlahiyat Fakültesi de kapatılmıştır.</div>

Darülfünun İlahiyat Fakültesi ve İlk Meclis Zabıtları - Prof. Dr. Ali Arslan

<div style="text-align: justify;">O cumhuriyeti göremedi. Cumhuriyetin kurulacağını da bilemezdi. Tahtından indirildikten on dört, vefatından beş yıl sonra Osmanlı Devleti tarihe mâl oldu.</div><div style="text-align: justify;"><br></div><div style="text-align: justify;">Aradan yüz yıl geçmesine rağmen, hâlâ cumhuriyetin karşıtı, gündemden bir türlü düşürülmeyen kısır bir tartışmanın devam ettiği bir padişah olarak anılıyor.</div><div style="text-align: justify;"><br></div><div style="text-align: justify;">II. Abdülhamid faziletli bir insandı. Siyasi tarih bir yana, kendi parasıyla 1552 adet hayır eserini hizmete sundu. Lüks ve israf hususunda olumsuz bir yanına rastlanmayan bu padişahın devlet harcamalarında çok tutumlu davrandığı bilinmektedir.</div><div style="text-align: justify;"><br></div><div style="text-align: justify;">Artık tarihimizle barışıp dostu düşmanı ayırmamız gerekiyor. Tabi millî tarihimizi de çok iyi bilmemiz şart. Onun için II. Abdülhamid hakkında tarafsız ve doğruları ortaya koyan tarihî eserlerin kaleme alınması gerekiyor. Bu küçük çalışmamızın okuyuculara bu duygularla yararlı olacağı ümidindeyiz.</div>

Osmanlı Siyasi Tarihinde Sultan II. Abdülhamid - Dr. Vahid Çabuk

<div style="text-align: justify; ">İnsanların bir arada yaşama ihtiyaçlarının sonucu olarak küçük yerleşme noktalarının zaman içinde gelişerek çok yönlü fonksiyonlarının bir arada ve iç içe sürdürüldüğü şehirler ve kasabalar, insan hayatının huzuruna ve refahına zemin teşkil eden canlı merkezlerdir. Bu yüzden bir şehrin tarihî geçmişi, gelişim devresi ve bugünkü durumu insanlık tarihinin mazisiyle paralellik arz eder. Bu mahiyetiyle medeniyetin maziden günümüze olan seyrinde bu şehir hayatının her safhasından izler bulmak mümkündür. İskenderun, tarihi boyunca siyasi bir devlete başkent olmadığı için, içinde vukua gelen hadiseler daha mahalli ve küçük ölçüdedir. 19. yüzyılın sonlarında ve 20. yüzyılın başlarında stratejik öneminden dolayı büyük devletlerin siyasi kademelerinde sık sık gündeme gelmeye başlamıştır. Özellikle Birinci Cihan Savaşı’nın arifesinde bu önemiyle ilgili tartışmalar büyük yoğunluk kazanmıştır. Bugün ise dünya ve ülkemiz jeopolitiğinde yeri ve önemi tartışılmayacak derecede bir ehemmiyete sahiptir.</div>

İskenderun Tarihi - Dr. Vahid Çabuk

<div style="text-align: justify;">Lozan Barış Anlaşması, imzalandığı tarihten itibaren Türkiye’nin gündeminde olan, devletlararası ilişkilerde Türkiye’nin sık sık başvurduğu bir anlaşma metnidir. Türkiye Cumhuriyeti için sahip olduğu öneme binaen bu konu üzerinde birçok kitap yazılmış ve akademik çalışma yapılmıştır. Konuyla ilgili yayınlarda genellikle yorumlar yapılmış ve maddelerin açıklanması yolu izlenmiştir. Elinizdeki kitapta Lozan Barış Anlaşması’nın tam ve eksiksiz metni bulunmaktadır. Metinde sadeleştirmeye gidilmemiştir. Günümüz Türkçesine uygun olması için metnin sonuna bir sözlük konulmuştur.</div>

Lozan Barış Anlaşması (Tam ve Eksiksiz Metin)

<div style="text-align: justify;">İklimi, mümbit toprakları, coğrafyası ve yaren kültürüyle tanınan Simav, birçok medeniyete ve kültüre ev sahipliği yapmıştır. Simav'ın Türk hâkimiyetine girmesiyle birlikte Türkleşme ve İslamlaşma süreci başlamış, bölge Anadolu'nun batıya açılan kapılarından biri olmuştur.</div><div style="text-align: justify;"><br></div><div style="text-align: justify;">Osmanlı Devleti'nin yönetim prensibi gereği, fetih ya da ilhak yoluyla alınan toprakların kayda geçirilmesi gerekmeydi. Bunun ilk aşaması da tahrir kayıtlarıdır. 15. asırda Simav Nahiyesi’nin ilk kaydı olan 45 numaralı tapu tahrir defterinden yararlanılarak hazırlanan bu çalışma, Osmanlı Devleti'nin idari yapılanması, toprak yönetimi, kanunnâme geleneği, vergi uygulaması ve kayıt tutma titizliğini belge ve kaynaklarla göstermektedir.</div><div style="text-align: justify;"><br></div><div style="text-align: justify;">Sultan II. Bayezid dönemi Simav'ın sosyal ve ekonomik hayatının incelendiği kitapta, Simav’ın merkez mahalleleri ile bağlı köylerinde toprak yönetimi, hayvancılık, üretim, toplumsal yapı ve nüfus özellikleri tahrir kayıtları özelinde incelenerek yorumlanmıştır.</div><div style="text-align: justify;"><br></div><div style="text-align: justify;"><br></div>

XV. Asırda Simav Nahiyesi (II. Bayezid Dönemi Sosyal ve Ekonomik Yapı) - Fatih Dalgalı

<div style="text-align: justify;">XIV-XVII. yüzyıllarda Türkistan’ın dinî, edebî ve müspet ilimlerde, ilmî müesseselerde, bazı padişah ve meşhur Osmanlı âlimlerinin yetişmesinde, gerek Türkistan’da tahsil gören Osmanlı âlimlerinin ve gerekse tahsillerini memleketlerinde tamamlayarak Osmanlı ülkesine gelen Türkistanlıların faaliyetleri çerçevesinde Osmanlı dünyasına büyük tesirleri olmuştur. Ayrıca Türkistan’da X-XV. yüzyıllarda telif olunan eserlere Osmanlılarda birçok şerh ve haşiye yazılmış ve bu eserler Osmanlı ilim ve fikir hayatının şekillenmesinde büyük rol oynamışlardır. Türkistan’da ortaya çıkan tasavvufi cereyanlar da XX. yüzyıla kadar Osmanlı ülkesindeki faaliyetlerini sürdürmüşlerdir.</div><div style="text-align: justify;"><br></div><div style="text-align: justify;">Bu eserde, XIV. yüzyıldan 1870’lerdeki Türkistan’ın Ruslar ve Çinliler tarafından işgaline kadar olan devreyi, aynı dönem hakkında bilgi veren ulaşılabilen kaynak eserlerin ve tetkiklerin ışığı altında sizlere sunuyoruz.</div>

Osmanlı-Türkistan İlmî Münasebetleri - Prof. Dr. Ali Arslan

<div style="text-align: justify;"><span style="color: rgb(18, 18, 18); font-size: 20px; font-weight: 400;">Osmanlı tarih yazıcılığında önemli bir yer tutan "şehnamecilik", vakanüvisliğin ihdasından önce resmî bir mansıp olarak karşımıza çıkmaktadır. Tâlikîzâde Mehmed Subhi Efendi’nin ele aldığı son telifi “Eğri Seferi Şehnamesi”, tarihî içerik itibariyle bu bakımdan çok önemli bir kaynaktır. Eğri Seferi olayını işleyen çağdaş kaynaklarla da ana hatlarıyla büyük bir uygunluk göstermektedir. Bazen diğer kaynaklardan daha fazla tafsilat vermesine karşılık, bazı hususlarda konuyu dar çizgileriyle ele almaktadır fakat eser manzum olmasına rağmen, müellifin tarihî muhtevayı aksettirmekteki ve özellikle eser bir şehname olması yüzünden sık sık padişahı ve askerlerini abartarak methetmesindeki başarısı gözden kaçmamaktadır. Bu husus çağdaş eserlerle ve bizzat hadisatın müşahidi olan müelliflerin yazdıklarıyla yapılan tenkidî mukayese sonucu açıkça ortaya çıkmaktadır.</span></div>

Tâlikîzâde Mehmed Subhi Efendi’nin Eğri Seferi Şehnamesi - Dr. Vahid Çabuk

Tarih

Uluslararası İlişkiler

Cihangir Mah. Kaptan Sok. No:19/B Avcılar/İSTANBUL

<p>Während deines Besuchs werden deine persönlichen Daten mithilfe von Cookies verarbeitet, um deine Nutzung der Website zu analysieren, Werbung zu personalisieren und Social-Media-Funktionen bereitzustellen. Für weitere Informationen kannst du unsere Cookie-Richtlinien lesen.</p>

Wähle ein anderes Land oder eine andere Region, um standortspezifische Inhalte zu sehen.

kostenloser Versand ab einem Bestellwert von 100€

<p>During your visit, your personal data is processed through cookies to analyze your use of the site, personalize advertisements and provide social media features. For more information, you can read our Cookie-Policy.</p>

Select another country or region to see location-specific content.

Free shipping for purchases of 100€ and over

<p>Ziyaretiniz sırasında kişisel verileriniz siteyi kullanımınızı analiz etmek, reklamları kişiselleştirmek ve sosyal medya özellikleri sağlamak amacıyla çerezler aracılığıyla işlenmektedir. Daha fazla bilgi için <strong>Çerez Aydınlat Metni’ni</strong> okuyabilirsiniz.</p>